Lluvia C. Ruka Dolores Vaizard
Mesaj Sayısı : 92 Kayıt tarihi : 24/02/10
| Konu: Lluvia C. Ruka Dolores Çarş. Şub. 24, 2010 10:29 pm | |
| Ad-Soyad:Lluvia Chihiro Ruka Dolores Yaş:Bilinmiyor İstediği Rütbe:Vaizard Dış Görünüş:Uzun pembe saçları vardır.Gözleri mavidir.Maskesi ejdarha kafa tası gibidir. Tür:Shinigami Kişilik:Lluvia değişken bir yapıya sahiptir.Çabuk sinirlenebilir ve aniden yumuşayabilir. Huysuzdur ama bu durumdan oldukça hoşnuttur.Biraz feministtir. İstediklerini yapar. Ondan bir şey istedildiğinde o şeyi yapmak istemiyorsa yapmaz. Sanatçı ruhludur. Sessiz görünür ama aslında sessiz değildir. Ona nasıl davranılıyorsa , oda öyle karşılık verir. Ayna gibidir. Her gittiği ortama ayak uydurabilir. Canı istediği takdirde herşeyi mükemmel bir şekilde yapar. Üşengeçtir. Ne kadar uyursa uyusun kendini rahatsız hisseder . Bir yerlerde gezip tozmadığı veya hollowlar ortada yokken bile dinlenmek bilmez. Genelde onu tanımayanlar çok soğuk bulurlar. Aslında kendileri soğuk davrandığında Lluvia da öyle davranır. Biraz çekingendir. Naziktir. Ama bazen ise değildir. Kişisine göre...
Bir şeyi anlamadığında ve o şeye sinirlendiğinde [bağırıp çağırmadığı zamanlar] moron gibi bakar.Şarkı söylemeyi sever.Elbette banyoda (= . Aynı anda birden fazla şey düşünebilir.Çoğu zaman şizofren olduğunu düşünüyor. Tabi bu kesin bir şey değil. Tam çizgide durduğu söylenebilir.[Şizofren olmak ile olmamak arasındaki görünmeyen çizgi işte xD ]
Geçmiş:
Geçmişimi pek hatırlamam.Garip biliyorum umursamadığım olayları unutma gibi bir huyum var.Aslında bazen "ben bunu yaşamıştım" diyorum ama aslında yaşamamış oluyorum. Öyle düşünüyorum ki o olan şey uçup gidiyor kafamdan.Elbette unutmadığım anılarımda var.
Uzun zaman önce doğdum. Tarihini hatırlamıyorum.Belki seireitei de bilen vardır. Fakat söyleyecek kadar cesaretli olduklarını sanmıyorum. Çünkü bir defasında sormuştum ve "saçmalayamayın öyle bir şey olmaz" diye bir tepki vermiştim. Büyük bir tepkiydi. Zanpaktou mu salacak kadar hem de.
Uyandığımda shinigami olmuştum ve bu durum çok garipti. O zaman ki duygularımı hatırlıyorum da... Ah şey sanırım hatırlamıyorum.Bu çok önemliydi ama nedense kafamda tutamamışım işte.
İçimde bir hollow un olduğunu sinirlendiğimde farkettim. Gerçekten nasıl böyle olduğunuda hatırlamıyorum. Galiba bunun üzerine çok fazla düşündüm. Bu durum beni yakında gerçekten delirtecek. Fakat bunca yıl -kaç yıl olduğunu bilmiyorum- bu şey içimdeydi. Bir şey var aklımda doğru olduğunu umduğum. Hollow umu farkettiğim zamanla ilgili. Sinirle bayılmıştım - sanırım - , karşımda bir adam dikiliyor ve beni izliyordu. O zaman aklımdan geçenleri hatırlarken bile şaşıyorum doğrusu. Ona alışmamı o sağlamıştı. Fakat pek bir şey hatırlamıyorum. Bazen "acaba bana bir şey mi yaptılar" diye düşünmeden edemiyorum. Fakat o sırada hollow um " ben yaptım" diyordu. Dalga geçtiğini biliyordum ama içten içe ona inanmak istiyordum.
Ailemi hatırlamıyorum. Belki hiç ailem olmamıştır diye düşünüyorum ama beni yaratmadılar ya ? Belki de yaratmışlardır. Fakat beni yaratmışlarsa çok kötü kızgınım onlara çünkü yarım yaratılmışım.
Bir çok shinigami ile flört ettim (olmayanlarla da) ama hepsi uçuk kafalılardı. Ya da ben öyleydim her neyse. Erkeksiz bir yaşam daha iyi. yare yare
Örnek Rp:
- Spoiler:
Bedeninde bir soğuma vardı. Anlamını bilmediği , araştırsa da bulamadığı bir soğuma. Üşümesine engel olmak , iyice sarmak istiyordu. Ama bunu yapmaya her kalkışında bir şey tarafından geri itiliyordu. Ruhunun penceresinden içeri bakmaya çalışıyordu ama perdeleri kapalıydı. Elleriyle güzel duvarına dokunmak istiyordu ama ellerinin titremesi ona engel oluyordu. Öyle soluktu ki rengi , ona sahip olmaktan korkuyordu. Ama bir yandan da delicesine istiyordu. Duvarın önünden çekilirken birden bir sesle irkildi.
”Gel bana…lütfen geri gitme…bedenim senin ruhuma erişmene izin vermiyor.Ophelia … lütfen gitme dur …” biri onu çağırıyordu. O istediği beden , kendi ruhunu kıskanıyordu sanki. Ruhuna ulaşmasına engel oluyordu. Bunu nasıl geçebileceğini bilemiyordu ki. Korkuyordu. Hem de çok … Perdelerini nasıl açacağını bilemiyordu.Ne yapmalıydı. Ellerini onun ellerine kenetleyip sonsuza dek sürüklemeli miydi peşinde. Veya onun peşinden mi sürüklenmeliydi. Hiçbir şey ama hiçbir şey düşünemiyordu , ona sahip olmak dışında. “Ophelia…” fısıltı gibi çıkmıştı sesi. Ona seslendiğini bilmese , ne dediğini anlamayacaktı.
“Gözlerini görebilmeme izin verir misin ? “ Bunu istediğinde yapmayacağını düşünüyordu.Fakat şimdi ona baktığında o güzel perdelerini açmıştı.Ve ruhu onu görüyordu. Ophelia ‘nın birden içi sevinçle doldu.Onun kollarına atlayıp ,sonsuza kadar orada , onun sıcacık kucağında kalmak istiyordu. Onu bırakmamalıydı.”Peki. Benim olur musun ? “ bunun cevabını bekliyordu.Fakat gözlerini kırptığında o ortadan kaybolmuştu. Neden sormuştu ki . Ne zaman sorsa ortadan kayboluyordu. Bilmiyor muydu sanki.Yıllardan sonra ilk defa karşılaşmıştı onunla.Ama bencilliğiyle onu yok etmişti tekrar. Neden onun olmasını istedi. Niye onun olmak istediğini söylemedi ki. Gurur muydu ? Bencillik miydi ? Yoksa başka bir şey mi ? Ne olacağı artık umurunda değildi ki. Onu bulmalıydı ve birbirlerine ait olmalıydılar. Kimse onları sevmemeliydi , kimse onlara ait olmamalıydı. Sadece birbirlerine ait olmalıydılar. Başka hiç kimse onları ayırmaya kalkmamalıydı.
Ophelia , kendini boğulacakmış gibi hissediyordu. Titremeye başlamıştı. Neredeydi onu neden bırakmıştı. Yıllarca onu aramıştı fakat o aniden ortadan yok olmuştu , tek bir cümle yüzünden. Tek bir cümle. Bir defa olsun , istediği olmamıştı. Zaten tek bir istediği vardı. Ama kaçıyordu istediği ondan. İstemiyordu sanki Ophelia yı. Keşke isteseydi . Keşke bırakıp gitmeseydi onu. Ophelia nın içinde garip bir boğukluk vardı. Anlamını bilmediği , anlatamadığı. Belki şey olabilirdi….
“Lin. Lin . Çabuk gel bak burada çok güzel hayvanlar var” sesler onu çağırıyordu. Bu o değildi. O olsaydı “Ophelia” derdi.”Lin. Uyan baksana ne kadar güzel “ Ophelia nın başı çok kötü ağrıyordu. Sanki kafasına binlerce çivi çakılıyormuş gibiydi. Yavaş yavaş keskin acılar bütün bedenine saplanmaya başlamıştı. Vücudu gıdıklanıyordu. Gözlerini açtı. Sağ elini alnına götürdü ve sol eliyle de yerden destek alarak doğruldu. Güneş tam yüzüne vuruyordu. Gözleri yanıyor ve kısık kısık etrafa bakınıyordu.”Güzel olan ne. Neyi gösteriyorsun bana. Bu lanet güneşi mi ? Kahrolası şey. Neden beni uyandırmadın daha önce. Ben sana demiştim değil mi ? “ sinirlenmişti ama güneşe değil. “Lin , seni uyandırmaya kalktım şafak sökerken ama sen ‘Bir şey olmaz, güneş bana değmiyor’ demiştin.” Ophelia kızın yüzüne baktı. Teni öyle pürüzsüzdü ki , bir insan , vampir , çaylak , ne olursa olsun bu tene dokunmak istiyordu. Fakat ona dokunmak düşüncesi , Ophelia yı iğrendiriyordu. “Aptal. Çünkü yeni uyumuştum o zaman.tch..” Çünkü kız aptaldı. Ophelia , aptallara dayanamazdı. Hele de bir insansa , daha çekilmez oluyordu. “Herneyse . Şu kuşlara bak ne kadar güzel” kız gökyüzüne , adeta büyülenmiş bir şekilde bakıyordu. Ophelia ise tiksinmiş bir şekilde. “Yine mi rüya gördün Lin ?” Kız durduk yere Ophelia yı sorguya çekmeye başlamıştı. Evet gördüm Diye aklından geçirdi ama ona bunu söylerse , ne gördüğüne , kimi gördüğüne , nasıl gördüğüne değin her şeyi soracaktı. Ve Ophelia bununla uğraşmak istemiyordu. Hala rüyasının etkisindeyken –ki bir rüya sayılmazdı onun için- konuşursa kendini kaybetmekten korkuyordu. “Lanet olası. Seni ne ilgilendirir ki. Havada uçuşan böceklerinle ilgilensene.” Diye çıkıştı ve hızla ayağa kalktı.”Nereye gidiyorsun Lin ?” Kız şaşkın şaşkın Ophelia’ya ya bakıyordu. Göz ucuyla kıza seni küçümsüyorum bakışını atıp , büyük görkemli ağacın gölgesinden çıktı ve koşmaya başladı. Güneş tam önünde kalıyordu ve küçüklüğünden beri güneşten nefret ederdi. Şimdi ise daha çok nefret ediyordu. Bir anda olduğu yerde durdu ve arkasına bakmadan önce kısa bir tereddüt etti. Vücudunu hafifçe döndürerek arkaya baktı. Kız orada köpeğiyle oyunlar oynuyor ve kahkaha atıyordu. Arada köpek ağacın gölgesinden çıkıp havlıyor ve ağacın himayesine tekrar giriyordu. Kız birden ağacın gölgesinden çıkıp kuzey e doğru koşmaya başladı. Köpekte arkasından koşuyordu. Fakat garip bir şey vardı . Neden durduk yere ciddileşip koşmaya başlasın ki ? Ophelia kaşlarını çatarak yoluna döndü. “Şu kız. Tch… sevmiyorum gerçekten “ mırıldanarak hızını arttırdı.
“Gölde genç bir bayan ve köpek cesedi bulundu. Birbirlerine sıkı sıkı kenetlenmiş bir şekilde , gölden çıkarılan cesetler incelenmek üzere morga gönderildi. Yetkililer kana susamış bir katil olacağından şüpheleniyor.Hey Lin , kana susamış diyor bu gazete , bir vampir falan olmasın” 12 yaşında küçük bir kızdı. Ophelia yı çok severdi ama Ophelia ondan uzak dururdu. Ne zaman birine yakınlaşsa , o kişiye bir şeyler oluyordu. O adını bilmediği kız gibi. “Neden bahsediyorsun ufaklık.” Küçük kıza ifadesiz bir şekilde baktı. Bir yandan kızı süzüyordu. O kıza ne kadar da benziyor diye geçirdi aklından.Simsiyah uzun saçları , bembeyaz teni , büyük mavi gözleri ve yüzündeki o masum ifade. “Dedim ki … gölde bir köpek cesedi ve bir bayan cesedi bulunmuş. İncelenmek üzere morga götürülmüşler. Yetkililer…” kız bir an duraksadı ve haberin olduğu gazete sayfasına kısa bir bakış attı. “Bak ufaklık ...” Ophelia başından gitmesini isteyecekti ama kızın bakışları onu durdurdu. “Lin , vampir olacağından şüpheleniyorlarmış. Vücudunda garip izler varmış. Ve köpekle birbirlerine çakılmışlar.” Diyerek yüzünü buruşturdu ve küçük genç bedeninde yüzü 100lerce yıl yaşlanmış gibi görünmüştü. Bir an ona karşı bir sempati duydu. Fakat onu sevmemeliydi , ona iyi davranmamalıydı. Yoksa oda acı çekerdi. Neden sevmekten kaçtığını bilmiyordu ve hiç te bilmemişti. Ne zaman birine değer verse , iyimser olsa , birini sevse hep o kişi zarar görüyordu. Bedensel olmasa da Ophelia da çok inciniyordu. Ne incitmek istiyordu, ne de incinmek.
Ophelia , kızın meraklı bakışlarını üstünde hissedebiliyordu. Ne düşündüğünü merak ettiğini biliyordu. Fakat onu fark etmemiş gibi davranmak hoşuna gidiyordu. Onu kendinden uzaklaştırmaya çalıştığında , daha fazla bağlanıyordu küçük kız ona. İstemiyordu Ophelia. Onu istemediğini söylemek istiyordu. Ama bir yandan da yalnız olmak istemiyordu. Küçük kız onun ne olduğuyla ilgilenmiyordu. Tıpkı o ağacın altındaki genç kız gibi. Ophelia ‘ nın yerinde bir başkası olsa , çığlıklar atar , etrafa saldırır , kimsenin ona yaklaşmasını istemediğini haykırırdı. Fakat o böyle bir karaktere sahip değildi. Öfkesini bu denli göstermek yerine , yoldan geçen arabaları , kaldırımda seksek oynayan küçük genç kızları , kaldırımın tam yanındaki direğin önünde kahkahalarla karışık erkeklerle muhabbet eden sokak kadınlarını , tam oturduğu bankın 3 metre ilerisindeki arabası bozulmuş genç erkeğin tekerleklere tekme atışını ve trafik ışıklarının kırmızı , sarı ve yeşil de gidip gelen kararsızlığını seyrediyordu. En azından bu şekilde davranarak o kişiler ölmüyordu.
“Lina , hadi gel bebeğim yemek hazırladım sana arka tarafta” bir kadın sesi Ophelia nın tam kafasının üzerine birine sesleniyordu. Kime seslendiğini umursamadı “Tamam anne geliyorum” ta ki yanındaki küçük kızın sesini duyana kadar. Adı Linaymış.Küçük Lin… diye düşündü. “Lin , içeri gelmek ister misin ? “ diyerek oturdukların bankın tam arkasındaki küçük Starbucks ı gösterdi. “Ah Hayır sen git ufaklık. Birazdan gideceğim “ dedi ve Lina’nın gözlerinin içine baktı. Lina nın bakışları , sanki ‘ben her şeyi biliyorum Lin’ diyordu. Ophelia , Lina ayağa kalkıp gitmeden kendisi ayağa kalktı ve “Ufaklık ben gidiyorum. Keyfine bak” diyerek arkasına bakmadan yola doğru ilerlemeye başladı. Sol ayağını kaldırımdan aşağı attığında durdu ve kulağına tanıdık bir ses geldi. Aslında önceden duyduğundan değil , gerçekten tanıyormuş gibi hissetmişti. Hafifçe kafasını Lina ya doğru çevirdi. Lina nın yanında biri vardı , yüzünü göremiyordu , yüzü Lina ya dönüktü. “Liin , anahtarını unuttun.” Diye bağırarak Ophelia ‘ nın yanına geldi küçük kız. Ophelia ona uzunca bir baktıktan sonra , uzatmış olduğu eline uzandı ve küçük tombul avucundan anahtarını aldı. “Git şimdi Lina.” Dedi asabi bir tavırla.Ve arkada onları seyretmekte olan çocuğa bakmak için arkasını dönecekti ama bunu yapmaktan vazgeçti. Ne saçmalık. Onu nereden tanıyabilirdi ki …
Zaman öyle çabuk geçiyordu ki , Ophelia bu durumdan hiç hoşnut değildi. Sanki bir atletizm yarışmasında birinci olmaya çalışan bir atlet gibi hissediyordu kendini. Zaman kısıtlıydı. Birileri ondan önce her şeye son verebilirdi. Ve bu düşünce onu delirtmeye yetiyordu. 2 Haftadır kimseyle konuşmamıştı , dışarı çıkmamıştı ve kimse onu ziyarete gelmemişti. Bu durumdan mükemmel derecede hoşnut olması gerekirken , değildi. Yatağından kalkıp , terliklerini ayağına geçirdi ve mutfağa doğru ilerledi. Evinin 1 odası vardı. Aslında 2 odalı olması gerekiyordu fakat orada oturma kararı aldığında , iki odayı bir birinden ayıran duvarı kaldırtmıştı. Zaten mutfak oturma odasına açılıyordu. Aslında oturma odası , onun yatak odasıydı hem de.
Küçük buz dolabını açtı ve eğilip dolapta neler olduğuna baktı. Dolap neredeyse bomboştu. Dolabın kapağını kapatıp , buzluğun kapağını açtı ve oraya koyduğu şişeyi aldı. İçinde kan vardı ama ne zamandır orada olduğunu tam olarak hesaplayamıyordu. Şişenin kapağını hafifçe büktü ve burnuna doğru getirdi. Kokusu normal kokusundan daha farklıydı ve bu onun midesini bulandırmıştı. Anlaşılan bozulmuştu. Sinirle , çöp kovasına fırlattı ve fırlattığında çıkarttığı ses onun sinirini daha çok bozmuştu. Belki o çöp kovasını alıp balkondan aşağı atardı ama kapı zilinin çalması onu durdurmuştu. Üzerinde ne olduğunu düşünmeden kapıya ilerledi ve kim olduğunu sorgulamadan kapıyı hızla açtı. Ağzında sigarasıyla , dağınık siyah saçlarıyla ve bakışlarındaki sert ifadeyle ona bakan bir erkek buldu karşısında. Ophelia ‘ da ona tek kaşını kaldırarak karşılık verdi. “Bayan Winstead ?” İfadesi hiç bozulmamıştı ve ağzındaki o sigara yüzünden , konuşması konuşmadan çok geveleme gibi çıkmıştı. “Evet” Ophelia da ise bir agresif hava vardı. Aslında çoğu zaman böyleydi ve biraz da ağzı bozuktu. Küfür ederek karşılık verseydi , karşısındakinin karşılık vermeyecek kadar üşengeç bir hali olduğunu düşündü. “Bayan Winstead. Bunu size vermem söylendi” elindeki zarf ve küçük kutuyu Ophelia ‘ ya uzattı. Ophelia ilk tereddüt etse de yavaş bir hareketle onun elinden aldı. Onun bakışlarını üzerine hissedince dikkatini kutu ve mektuptan çekip ona verdi. “Başka bir şey daha mı söyleyecektin ? “ Sesinde kur tınısı vardı. Fakat onun bakışlarına odaklanınca yüzündeki mınzır ifade ve sesindeki kur tınısı yok oldu. Bir yerde görmüştü bu bakışları. Ama neredeydi. Nerede görmüştü. “Hayır.Hiç bir şey söylemeyecektim. Sadece…” duraksadı ve gözleriyle Ophelia ‘ nın saçlarına dokundu. Ophelia kendini garip hissetmişti. Saçlarına bakması ve dokunma hissi vermesi. Garipti işte. Onda garip bir şey vardı. “Sadece ne ?” Sesi soğuk çıkmıştı. Farkında olmadan , istemeden. “Bu kutuyu ve mektubu sana vermemi Lina istedi. O vermek istiyordu ama o burada değil artık.” Ophelia ne demek istediğini anlamamıştı. Ölmüş müydü yoksa ?
Küçük bir oda. Hiç ses yoktu. Neredeydi. Bu küçük oda da neyin nesiydi. Etrafına hızlıca bakındı. Üzerinde beyaz bir elbise vardı. Bir an perde ye benzetti. Ama değildi. Duvarlar griydi. Rutubet tutmuştu. Küf kokuyordu odanın içerisi. Yerdeki mermerler simsiyahtı. Beyaz elbisesinin arkasının uzunluğunu ilk orada fark etti. Simsiyah mermerlerin üzerinde beyaz bir simetri oluşturmuştu. Nedenini bilmiyordu ama korkmuştu. Korkması biraz saçmaydı sanki . Ayaklarını yataktan aşağı indirdi. Yere basmayı denedi , ama ağırlığını verdiğinde yer bir bataklık gibi onu içine çekiyordu. Büyük bir korkuyla yatağın en köşesine geçip sırtını rutubetli duvara yaslandı. Bacaklarını kollarıyla kendine doğru çekip yere bakmaya başladı. Buradan nasıl çıkacaktı? Biri onu kurtaramaz mıydı ? Kim kurtaracaktı onu ?
Yerin şiştiğini gördü. Fakat bir siyahlıktı bu. Biraz daha dikkatle baktığında mermerin siyahlığının kaybolduğunu fark etti. Bu şey de neydi ?
“Ophelia… Bana gel. Onu bırak” yüzünü görememişti ama sesinden onu tanımıştı bu oydu. O her zaman beklediği , ait olmak istediği kişiydi. “Sen bana aitsin , bende sana…Hep dediğin gibi.Ophelia…” git gide ses azalmış ve rutubetli duvarlarda yankılanmaya başlamıştı. Bu yankı onu delirtiyordu. Elleriyle kulaklarını kapattı. Fakat daha da artmıştı bu yankılar. Birden bu yankıların başka bir şey olduğunu fark etti ama ne olduğunu anlayamadı.
“Bayan Winstead…” yüzündeki o endişeli ifadeyle Ophelia ‘ ya bakıyordu. Buda kim ? diye geçirdi aklından. Onu hatırlamadığı için tam karnının ortasına bir tekme geçirdi. “Lanet olası kadın. Yardımımın karşılığı bir tekme mi ? Bir güzel söz veya bir teşekkür yeterdi. “ Bu , Ophelia ‘ ya paket ve mektup getiren çocuktu. Derin ve hızlı nefesler almaya başladı. “ Ne yaptın bana” ses tonunda adeta iğneleyici bir tını vardı. Çocuğa baktığında yüzünde ki garip ifadeden , küfür savuracağı hissine kapıldı. O sırada burnuna gelen bir kan kokusu , ilk önce başına bir iğne gibi saplandı. Ardından boğazı kurudu ve diline kan tadı geldi. Fakat bu mecazi bir kan tadıydı. Psikolojik olabilirdi. Belki …
Karnına attığı tekmeden dolayı , çocuk sendelemiş ve oturduğu koltuğun arkasındaki sehpanın üzerinde bulunan kırık bardağa çarpmıştı. Elbette sert bir çarpıştı. Avucunun içinde küçük çapta bir kesik meydana gelmişti. İşin kötüsü , kan kokusu Ophelia ‘ nın başının dönmesine neden olmuştu. Gözlerini hızlı hızlı kırpıştırdı ve ayağa kalkmaya çalıştı. Fakat bunu başaramayınca sağ elini alnına götürüp gözlerini kapadı. “Bir vampirsin öyle değil mi ? Tanıdığım bir çok vampir var , ama sen bu kokuya dayanamayan tek vampirsin anlaşılan “ diyerek dalga geçti. Ophelia tek gözünü açıp ona baktı ve boşta kalan eliyle yanındaki yastığı ona fırlattı. “Bu arada tekme için teşekkürler ! Ve bu yastık içinde…”
“Ne diye evimde ve bu şekilde benim koltuğumda rahatlıkla oturabiliyorsun anlamıyorum” diye girişti Ophelia. Yorgunluğunu çok güzel saklayabiliyordu . Tabi bayılmadığı sürece. “Lina burasının iyi bir konaklama yeri olduğunu söyledi.” Çocuk ayağa kalkıp televizyonun altındaki dvd leri karıştırmaya başlamıştı. Ophelia bir iki dakika öylece çocuğa baktı. “Efendim… Anlayamadım” şaşırmıştı. Gerçekten şaşırmıştı. Hiç tanımadığı biri evine gelip açıkça ben burada kalacağım deseydi kim şaşırmazdı ki … “Hani diyorum ki , bir süre burada kalmam gerek” diyerek 2 saniyelikte olsa dönüp Ophelia ya baktı. Bakışlarındaki tuhaflık gözünden kaçmamıştı. “Neden ?” dedi iki kaşını da kaldırarak. Çocuk televizyonun önünden çekilip Ophelia ‘ nın tam önüne geldi. Hafifçe aşağı doğru eğilip , gözlerine baktı. “Nedenini sorma. Zaten burada fazla kalmıyormuşsun.” Diyerek onun saçlarını karıştırdı. Ophelia şaşırmıştı gerçekten. Onun kanının kokusunu alamayacak kadar şaşırmıştı. “Ben burada kalıyorum. Lina sana ne söylediyse yalan söylemiş.” Dedi ve çocuğu önünden itti. “Şimdi git evimden.” Dedi kibirle. Çocuk geriye doğru gidip keyifli bir kahkaha patlattı.
Bu çocuk Ophelia ‘ nın evine gidip gelmeye başlamıştı. Onunla oturuyor , sohbet etmeye çalışıyor ve onu izliyordu. O bile neden onun evine hala geldiğini bilmiyordu. Ophelia nasıl bilsin ? Hep çocuğu evinden kovuyordu ama çocuk gitmiyordu. Ona karşı bir kuvvet kullanmaya kalkmıştı bir defa. “Bana gerçekten vuracak mısın ? “ demişti. Ophelia ise “Gitmezsen vuracağım” diye bağırmıştı ona. Fakat bağırdığında , çocuk hemen ona sarılmıştı. Bir elini Ophelia’nın beline yerleştirmiş , diğer eliyle de onun başını okşamıştı. Uzun bir süre öylece sessiz kalmışlardı. “Ophelia” sessizliği çocuk bozmuştu. Ona ilk adıyla yani aslında olması gerektiği gibi seslenmişti. Ophelia kalakalmıştı. Neden onunla böyle ilgilenmişti ki ? Bir şeyler hissetmişti o anda. İçinden dışarı sızan duyguları hissedebilmişti. Ya da bu hissettikleri , bir çekimdi. Bir şekilde ona doğru çekilmişti. Fakat bunun imkansız olduğunu düşünüp onu kendinden uzaklaştırmıştı. Ne kadar istiyordu onu , gözlerine bakarken. Ona öfkeyle bakarken...
Çocuk hiçbir şey demeden evden çıkıp gitmişti. Hiçbir şey dememişti. Bağırmamıştı , ona vurmamıştı. Ophelia kendini bir uçurumdan aşağı düşüyormuş gibi hissetmişti. Hani tutunmak istersin, ama tutunacak bir yer olmadığı için çaresizliğin içine girersiniz ya , işte Ophelia da buna benzer bir çaresizlikteydi.
İçine girdiği durumdan nasıl kurtulabilirdi ki ? Uzun zamandır kimse ona yaklaşmamıştı. Ve yolda yürürken kimse ona bakmamıştı. İnsanlara çarptığında özür diliyordu , ama kimse dönüp bakmıyordu yüzüne. Buna bir türlü anlam verememişti. İşte isteği gerçekleşmişti. Kimse onu …
Bir an duraksadı. Düşüncelerinde yalnız olduğunu biliyordu , fakat birinin onu takip ettiğini hissetti. Bir varlık. Onu takip eden bir varlık. İnsan mıydı ? Hayır olsaydı bunu anlardı. Öyleyse bir vampirdi. Ama kimdi ? Kim neden onu takip etsin ki ? Ophelia birden gülümsemişti. Aklında o vardı. Öylesine heyecanla dolmuştu ki içi dışı. Dıştan bakıldığında normal bir insan bile fark edebilirdi. Zaten fark edenler ona bakıyorlardı. Ama o insandı. Diye düşündü ve yüzündeki o umutlu gülümseyiş kayboldu. Duygularını nasıl böyle yoldan çıkarttığını anlayamamıştı. Kimse onunla konuşmamalıydı , kimse onu sevmemeliydi , kimse ona yaklaşmamalıydı , kimse ona güvenmemeliydi. En baştan beri istediği şey buydu. Fakat şimdi ise bunları özlüyordu. Birinin onu önemsemesini istiyordu. Hepsi onun yüzündendi. Hepsi… Gelip onunla ilgilenmeseydi , bunlar olmayacaktı. Böyle hissetmeyecekti. En baştaki istediği kişiyi istemeliydi onu değil. Onu istememeliydi. Yoksa asıl istediği çok kızardı. Peki asıl istediği kimdi ? O muydu ? Yoksa diğeri mi ? Ne zamandan beri ondan “diğeri” diye bahsediyordu. Kısa bir süre düşündü O çocuk. Lanet …
Kendine geldiğinde gölün yanındaydı. Buraya ne zaman gelmişti. Hiçbir şey hatırlamıyordu. Göl tam ayaklarının dibindeydi. Fazla büyük değildi. Büyüklüğü 1 km kadar ve daire şeklindeydi. Gölün arka tarafında boş bir alan vardı ve o boş alanın ortasında , genç kızla karşılaştığı ağaç vardı. Başından aşağı kaynar sular dökülmeye başlamıştı. Kulakları yanıyor , gözleri acıyordu. Genç kızı özlemişti. Halbuki o zaman ondan ne kadar çok nefret ediyordu.
“Ophelia’m… Seni uzun zamandır bekliyordum. O zaman senin burada olman gerekiyordu , o zavallı kızın değil.”
Ophelia duyduğu sesle bir an donakaldı. Biraz önce başından aşağı kaynar sular dökülüyor , kulakları yanıyor ve gözleri acıyordu. Şimdi ise bunlar yerine bütün bedeni buz gölün içine hapsolmuştu.
Farkına vardığında. Kendini gölün buz gibi suyunun içinde buldu. Bir taşa bağlanmıştı. Nasıl çıkacağını bilmiyordu. Debelendi ama hiçbir etkisi olmuyordu. Tam öleceğini düşünmeye başladığı anda onu gördü. “Ophelia … Sonunda. Hep seni bekledim. Seni çağırdım. Aklımdan hiç çıkmadın. Şimdi korkma , ben varım yanında. Sonsuza dek birlikte olacağız sen beni istediğin sürece. “ dudakları oynamıyordu ama bir şekilde aklının içine girmişti. “Hep senin istediklerini yaptım. Kimleri istemediysen onları hayatından çıkardım. Kimse aramıza giremeyecek sevgilim.” Ophelia ya uzandı ve ona sarıldı. Kız adeta sarsılmıştı. Kendisine sarılan bu adam , ona yabancı gelmişti. Sarılmasında farklı bir şey vardı. Sevgiyle sarılmıyordu. Farklı bir şeydi. Tanımı olmayan bir şey. Ölüm sarhoşluğunda bir sarılma gibiydi. Fakat o da değildi. Ophelia onu istemiyordu. Kimi istiyordu ? Bunca acıyı kim için çekmişti ? Ona sarılan bu adam için mi ? Yoksa … Ah. Ophelia nın sevdiği bu adam değildi. “Benden uzak dur” dedi onu duymasını umarak , zihninden onun zihnine seslendi. Onun vücudunun taş kestiğini hissetti. Bağlı olduğu taştan tek farkı , üzerinde yosunla sarılı olmayışıydı. “Ophelia, saçmalıyorsun. Beni o kadar yıl boyunca çağırdın. Sesin sayesinde burada kalabildim. İsteklerin benim için çok önemliydi. Hala da önemli . Ve sen beni isti…” aniden sözünü kesip “Seni istemiyorum “ dedi Ophelia nefretle. Kendi bile şaşırmıştı sesinin böyle sert ve nefretli çıkmasına. Adamın vücudu ilk titredi ve ardından kasıldı. Yavaşça geri gidip Ophelia nın yüzüne baktı. “Bana yalan söylüyorsun” sesi öyle korkunç çıkmıştı ki , beyni parçalanmış gibi hissetti. “Beni yıllardır çağırdın , bende senin buraya gelmeni bekledim ve şimdi beraberiz. Beni kandırmış olamazsın “ Ophelia korkmaya başlamıştı. Buradan çıkmak istiyordu. Daha ne kadar süre suyun altında kalabileceğini bilmiyordu. “Ah Tanrıçam. Lütfen…” diye küçük bir yakarış gönderdi Nyx’e.
Ophelia ona bakarken , gözü gölün yukarısına kaydı. Biri vardı gölün kenarında ama kimdi. Anlayamıyordu. Büyük ihtimalle öğrenciydiler. Ophelia böyle düşünmüştü. Gölün dibinde ölecekti o genç kız gibi. Oda bu şekilde ölmüştür diye düşündü. O anda aklına bir insan olmadığı geldi. Bir insan değildi. Buradan çıkabilirdi. Bedeni olmayan birini kolaylıkla alt edebilird. En azından Ophelia öyle umuyordu. Gözlerini kapattı ve konsantre olmaya çalıştı. Eğer burada ölürse kimse onu aramaya gelmeyecekti. Onu önemseyen kimse kalmamıştı hayatında. Ve ilk defa birilerinin kendisini önemsemesini bütün benliğiyle istiyordu. Özellikle o çocuğu istiyordu. Adını bilmediği o çocuğu. Ophelia ile kimsenin ilgilenmediği kadar ilgilenmişti , onunla kimsenin konuşmadığı kadar konuşmuştu ve en önemlisi , ophelia kendini kötü hissettiğinde hep onun yanında olup desteğini vermişti. Ophelia ne kadar onu istemediğini söylese de , Ophelia yı bırakıp gitmemişti. Hala neden böyle davrandığını anlayamıyordu. Neden onu önemsemişti ki ? Kimse onu önemsemezken. Hele de kendi düşünceleri yüzünden insanlar ölmüştü. Kendi suçuydu. Bu suçunu düzeltmeliydi. Burada kalırsa hiçbir şeyi düzeltemezdi.
Ophelia düşünürken adamın orada olduğunu unutmuştu. O kadar çok istiyordu ki , gölden çıkmayı , artık beynine engel olamıyordu. Bir çekim hissetmişti. Ne olduğunu görmek için gözlerini açtığında , bir şeyin karşısında duran adamı içine çekiyordu. O anda anladı ki, adamı hiç sevmemişti , tanımamıştı , sadece küçüklüğünde kendisi kurtaran bu adama saygısı vardı. Ama eski yaptığı şey için. Şuan saygısı yoktu. Ve bunun yine kendisinin suçu olduğunu düşündü. Sonsuza kadar gölün altında kalmaya karar verdi. Gözlerini kapattı ve kendini gevşetti. O sırada göle birinin atladığını hissetti. Bir insandı. Bulunmamayı diledi.
Kendine geldiğinde birinin kucağında yatıyordu. Bu kişi kafasını onun karnına koymuş bir şeyler söyleyip duruyordu. Elini hafifçe kaldırıp bu insanın kafasına koydu. Çocuk yavaşça kafasını kaldırıp Ophelia ya baktı. Üzüntü gözyaşları birden sevinç gözyaşlarına dönüşmüştü. Ophelia onu gördüğüne çok sevinmişti. Gerçekten o muydu ? Yoksa sadece bir hayal miydi ?
“Adın … “ dedi Ophelia titreyen sesiyle. Çocuk, adını sorduğunda , yüzüne gülümseme yerleşti. “Adım Sid “ Ophelia gülümsedi. “Sid” dedi ve ona sarıldı. Bir gün kaybolacağını bile bile. Onu kaybetmemeyi diledi.
Şey uyarmak istiyorum ^^' rp biraz uzun ^^'
| |
|
SteamHive Admin
Mesaj Sayısı : 232 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Lluvia C. Ruka Dolores Çarş. Şub. 24, 2010 11:18 pm | |
| Onaylandı!Bu arada Miyavi Fanısın seni ekliyorum Msnime *-* KİLİT! | |
|