Gotei 3 Genel Merkezi

''Shunko!!'' diye bağırmıştı Yuki. Çılgınca gökyüzüne doğru bir kidou akımı fırlamıştı. Gotei 3 kaptanı her gün yaptığı gibi silahsız dövüş çalışmaları yapıyordu. Merkez yüksek bir kulenin tepesinde kurulu olduğu için saldırıları etrafa zarar vermiyor gökyüzünde dağılıyordu. Bugün çalıştığı şey zanpaktosuz shunko yapmasıydı. Yuki her zaman zanpaktousuna güvenmek istemiyordu. Kendi kendine de güçlü olmalıydı. Hiçbir zaman zanpaktousuna güvenmemeliydi. Bu sırada merkeze giden kapının kirişinde duran zanpaktousu Yuki'ye ''Hiç de fena değil, Yuki ama benim kadar hızlı olman için daha bir 100 senen daha var.'' diyerek kahkaha attı Yuki'ye. ''Kes sesini seni uğursuz kedi, yoksa kimle dalga geçtiğini sana gösteririm, seni bırakıcağımdan mı korkuyorsun, he?'' diye karşılık verdi sinirli bir şekilde Yuki. Kuroneko ise ''Neden bir salyangozun beni bırakmasından korkayım?'' diyerek sesisini kesti. Evet Yuki zanpaktosunla adeta normal insanmış gibi rahatça iletişim kurabiliyodu. Her ne kadar ağır şakalar yapsalarda birbirlerine çok bağlılardı. Bugünki çalışmasını bitiren Yuki, zanpaktousunu alıp merkeze doğru ilerledi.

Bir şey eksik gelmişti Yuki'ye. Yardımcı kaptanı neredeydi? Bütün merkezi dolaşmıştı ama yoktu. ''Lanet olsun, Kaine! Gene hangi cehennemdesin he? Eğer seni gene o lanet gitarınla bulursam bu sefer işin bitti!'' dedi bağırarak. Tahmin ettiği gibi Kaine gene gitarınla arka bölgede boş boş oyalanıyordu. ''KAİNEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEE'' diye bağırırken Kuroneko Yuki'ye ''Çocuğun şevkini kırma, Yuki'' dedi. Tabi bunu Yuki o sinirle duymuşmuydu. O bir muammaydı.

Ah, bu melodi harika olmuştu. Yeni yazdığım soloyu bitirmek üzereydim ki birden ''KAINEEEEEEEEEEEEEEEEEEE!!'' diye çığlık atan bir ses duydum. Bu cırtlak sesli ve de bir o kadar seksi kaptanımdan başkası olamazdı. Yine beni azarlayacaktı, ben yine ona karşı gelecektim. Böyle devam edecekti. Oturduğum yerden kalkmadan başımı hafifçe kaldırarak Yuki-san'a gülümsedim.
''Ben de sizi gördüğüme çok sevindim Yuki-taichou. Bu *mükemmel! sesinizle beni çağırmanızın bir sebebi mi var, yoksa yalnızca özlediniz mi?''
Ses tonum oldukça alaycı bir şekilde çıkıyordu. Her ne kadar o benim kaptanım olsa da ona sataşmak çok eğlenceliydi. Gücüne saygım sonsuzdu tabii ki, orası ayrı. Bir yandan da yeni yazdığım ritmi çalmaya devam ediyordum. Ellerim uzun gitarın klavyesinde gidip geliyor, takip edilmesi imkansız bir hızda tellere vuruyordum. Ancak bir süre sonra Yuki-san'ın yüzündeki kızgın ifade daha da sert bir ifade alınca tekrar kılıç haline getirip kınıma soktum ve önünde dimdik durdum. ''Emrinizdeyim Yuki-taicho. Ancak lütfen bana bu şekilde bakmayın. Acayip derecede korkunç oluyorsunuz.''

''Ben de sizi gördüğüme çok sevindim Yuki-taichou. Bu *mükemmel! sesinizle beni çağırmanızın bir sebebi mi var, yoksa yalnızca özlediniz mi?'' bu alaycı tavırda neydi böyle. İşte bu sefer Kaine'nin kafası kopucaktı. Tanrı aşkına her gün o lanet gürültücü zanpaktousunla antreman yapmayı değilde salak ritimler yapmayı neden tercih ediyordu. Ama Yuki'nin sinirlendiğini anlamış kılıcı tekrar kınına döndürdü ve kaptanına ''Emrinizdeyim Yuki-taicho. Ancak lütfen bana bu şekilde bakmayın. Acayip derecede korkunç oluyorsunuz.'' dedi. Yuki ''Demek hiçbir şey olmamış gibi bir de emrinizdeyim dersin, he? KAİNEEE'' diyerek ceketini fırlatmış Kaine'nin üstüne kaşla göz arasında atladı ve kafasını bacaklarının arasında koparıcakmış gibi sıkıştırmaya başladı. ''Böyle nasıl Kaine güzel melodiler duyuyor musun?'' dedi ardıdan birden materalize olup kara kedi temalı seksi bir kedikadına dönüşen Kuroneko merdivenlere oturarak ''Bunu izlemek eğlenceli olacak, meoww'' dedi ve kıkırdadı. Yuki bu sırada Kaine'nin tepesinde ona işkence etmeye devam ediyordu, tabi bu sırada Kaine düşmemek için dengesini zor tutuyordu.

Karşısında ciddiyetle beklerken bir anda bir kedi kadına dönüşen zanpakutousuna takıldı gözüm. Bir insanın kılıcı kendisine bu kadar mı benzerdi... Tam başımı Yuki-taicho ya çevirmiştim ki bir anda kafama atlamış ve başımı bacaklarında sıkıştırmaya başlamıştı. Zar zor nefes alıyordum, ayrıca bir o yana bir bu yana sallanarak dengemi sağlamaya çalışıyordum. ''Yuki-taicho, nefes alamıyorum, öldüreceksiniz beni. Aaah, bırakın kafamı. Bu kadar ağır mıydınız siz yahu? Acilen egzersiz yapmanız gerek. Gerçi yağların nerede toplandığı belli oluyor, göbek hariç her yerde.'' Haklıydım, göbeğinde en ufak bir fazlalık gözükmezken bütün bölüklerdeki kadınların göğüslerini toplasak onun göğüslerinin boyutu etmezdi. Aynı şey kalçaları için de doğruydu tabii ki. Ve şu an tam kafamın üzerine oturmuştu bu büyük ölçütleriyle. ''P-pes, ediyorum Yuki-taicho, bir daha sözünüzden çıkmayacağım. Şimdi, iner misiniz üzerimden! Bakın yoksa sizin hakkınızdaki dedikoduları bütün bölüklere yayarım.!'' Bu küçük blöfüm işe yarayabilirdi. Gerçi elimde onunla ilgili hiçbir şey yoktu ama... Ellerimle Yuki-taicho yu başımdan atmaya çalışıyordum ancak bu neredeyse imkansızdı. Kendi isteğiyle inmezse hiç kimse indiremezdi onu buradan.

out: birden yazış 1. kişiden yazmaya döndüm.xD

Gözlerinin Kuroneko'ya döndüğünü biliyordum Kaine'nin. ''Erkekler her zaman erkekler!'' dedim içimden. Böyle bir durumda bile seksi görünüşlü basit bir kediden gözlerini alamıyordu-Kuroneko:''HEY BUNU DUYDUM!''-. Zorla ayakta durduğu belliydi. Ama en azından beni yere düşümeyecek kadar saygısı vardı ki atmıyordu kendini yere. Ardından Kaine'den boğuk bir şekilde ''Yuki-taicho, nefes alamıyorum, öldüreceksiniz beni. Aaah, bırakın kafamı. Bu kadar ağır mıydınız siz yahu? Acilen egzersiz yapmanız gerek. Gerçi yağların nerede toplandığı belli oluyor, göbek hariç her yerde.'' cümle geldi. İşte bu beni fişekleyen son noktaydı. ''GEBERDİN BİL KENDİNİ KAİNE!!! BANA NE HAKLA ŞİŞKO DERSİN!!!'' diye bağırdım. Bağırışımla birlikte kafasını öyle sıkıyordumki bir an bana da cidden kafası yerinden kopucakmış gibi geldi. Bu sırada Kuroneko'nun kahkahalara boğulduğunu görebiliyordum. Onada sıra gelicekti. Ama şimdi Kaine'ye dersini vermeliydim. Tam kafasını alıp yere çarpacakken Kaine''P-pes, ediyorum Yuki-taicho, bir daha sözünüzden çıkmayacağım. Şimdi, iner misiniz üzerimden! Bakın yoksa sizin hakkınızdaki dedikoduları bütün bölüklere yayarım!'' dedi. Gerçekten bunu yapardı, bunun ağzında bakla ıslanmazdı. Hemen üstünden inip shunpoyla Kuroneko'nun yanına ışınlanıp saliseler içinde onu tekrar kılıç yapıp tekrar shunpoyla Kaine'nin arkasına geçtim. Kılıcı gırtlağında tutarken ''Öyle bir şey yaparsan kafanı gövdenden ayırırım, Kaine, bu tartışma burda bitmiştir!'' dedim.

Bir gözüm Yuki-taicho nun kılıcında, diğeri önünü görmeye çalışırken hala ellerimle onu başımdan ittirmeye çalışıyordum. Söylediklerim etkisini göstermeye başlamıştı. Ancak gitgide daha çok sinirleniyordu. Onunla ilgili söyledğim şeyler oldukça kızdırmıştı kaptanımı. Ah, kızınca hakikaten de çok korkunç oluyordu. Bir anda üzerimdeki ağırlık gitmişti. Tam da oh çekmeye hazırlanıyordum ki boğazımda kaptanımın kılıcının soğuk çeliğini hissettim. Kafamı hafifçe geriye çekerek kılıcın bedenime değmesini engelliyordum. Gözlerimi devirerek hızlı bir shunpoyla kılıcın arkasına geçerek Yuki-taicho'nun yüzüne bakmaya başladım. ''Özür dilerim Yuki-taicho, haddimi aştım sanırım. İsterseniz beni şikayet edip görevimden aldırabilirsiniz. Bu aralar sizi memnun edemiyorum zaten. Eminim ki Gotei 3'te yardımcılığınızı yapacak daha iyi bir shinigami vardır. Siz de benden kurtulmuş olursunuz. Zaten uzun süredir bu istediğiniz bir şeydi, değil mi?'' Arkamı ona dönüp hemen yanıbaşımdaki merdivene oturdum. Kılıcımla yere şekiller çizmeye başlamıştım istemsiz olarak. Gözlerimi kaldırmıyordum saçma şekillerden. Bazen çizdiğim şekilleri beğenmiyor, kılıcımla üzerlerinden geçip tekrar yeni bir çizim yapıyordum. Gururum incinmişti, belki de ilk defa hiç olmadığım kadar ciddiydim bu an.

Vay canına hiçte fena değildi. Kaine saldırı önceden farketmiş olacaktı ki benden kaçabilmişti. ''Günden güne iyileşiyorsun Kaine'' dedim içimden ve ardından ''Özür dilerim Yuki-taicho, haddimi aştım sanırım. İsterseniz beni şikayet edip görevimden aldırabilirsiniz. Bu aralar sizi memnun edemiyorum zaten. Eminim ki Gotei 3'te yardımcılığınızı yapacak daha iyi bir shinigami vardır. Siz de benden kurtulmuş olursunuz. Zaten uzun süredir bu istediğiniz bir şeydi, değil mi?'' dedi Kaine. Tanrı aşkına bu duygu sömürüsü de neydi böyle? Bundan nefret ettiğimi bilmiyor muydu sanki? Bu çocuk beni çileden çıkarmaya niyetliydi. Yanına yavaşça ilerlemeye başladım. Hala onu ne kadar sevdiğimi ve bana en uyumlu kişi olduğunu bilmiyor muydu? Madem öyle anlaması gerekiyordu. Yanına gittiğim gibi yakasına yapışıp onu kaldırdım. ''O da neydi öyle Kaine?! Kaytarmak için şimdi de bu bahaneyi mi buldun he? Seni bırakıcağımı mı sanıyorsun?!'' dedim ve hızla onu içeri doğru fırlattım.

Bir anda kendimi bir kapıya doğru uçarken* bulmuştum. Evet, tam tanımıyla uçmaktı bu. Ayaklarım yerinden kesilmiş ve son sürat dalmıştım açık kapıdan içeri. Ahşap zemine yapışıp kalmıştım kısa süre içinde. Yanağım acıyordu, ayrıca sanırım kalçamı kırmıştım. Bir elimi başıma götürüp diğer yandan Yuki-taicho ya bağırıyordum. ''HEY HEY, KAPTANIMSIN DİYE BANA İSTEDİĞİNİ YAPABİLECEĞİNİ Mİ SANDIN? BENİM DE HAKLARIM VAR TAMAM MI? SHİNİGAMİ YASASINI DUYMADIN HERHALDE HİÇ?'' Bir dakika, öyle bir yasa var mıydı gerçekten? Ben de hiç duymamıştım. Ah, darbenin etkisiyle olsa gerek saçmalamaya başlamıştım. Karşımda duran Yuki-taichonun tam altında duruyordum. Kafamı hafifçe kaldırdım ve... İşte yine kendini yediyüzonaltımilyon kilometreden bile belli eden iri göğüsleri karşımdalardı. Bir elimle onları işaret ederek alaycı bir tavırla konuştum. ''Eee, Yuki-taicho, rica etsem şu,, ee, koca şeyleri önümden çeker misiniz? Önümü göremiyorum da.'' Kendimi biraz geriye atmaya çalışıyordum, ancak gözlerim hala kaptanımdaydı. Her ne kadar ona saygım sonsuz olsa da, seksi bir shinigami olduğu gerçeğini değiştirmiyordu bu. E ben de sonuçta bir erkektim, birazcık bakmaya hakkım vardı herhalde, değil mi?

''HEY HEY, KAPTANIMSIN DİYE BANA İSTEDİĞİNİ YAPABİLECEĞİNİ Mİ SANDIN? BENİM DE HAKLARIM VAR TAMAM MI? SHİNİGAMİ YASASINI DUYMADIN HERHALDE HİÇ?'' dedi bana Kaine. ''Hıh, şu konuşana da bakın!'' diyip yanına ışınlandım. Tepesinde dikilmiş ona sinirli gözlerle bakıyordum. Sözümü hiç dinlemeyen zıpırın tekiydi çünkü. Ama doğruyu söylemek gerekirse sıkıcı Seiretei'de günlerimi renklendiren biriydi de ayrıca. Bu düşünce suratımı değiştirmemi ve ona gülen gözlerle bakmamı sağladı. Oda kafasını bana doğru kaldırdı ve şapşal gözlerle ''Eee, Yuki-taicho, rica etsem şu,, ee, koca şeyleri önümden çeker misiniz? Önümü göremiyorum da.'' dedi. ''Ahahahah, seni küçük çocuk, kaptanında gözün mü kaldı? Daha önce hiç bu kadar yakından görmedin mi,he? Beni güldürmeyi iyi beceriyorsun, Kaine.'' dedim. Gerçekten komikti, alıcı gözlerle bana bakması. Gözümde hala küçücük bir çocukdu. Yoksa yakışıklı bir genç miydi? Neler düşünüyorum ben?! Yardımcıma asılamam. ''Hadi ayaklan, yürüyüşe çıkıcaz.'' dedim ve zanpaktouma doğru ilerledim.

Gözlerim hala ona çevrilmiş, muhteşem ölçüleriyle her erkeği büyüleyen vücudunu seyrediyordum. Sinirli ifadesi git gide yumuşuyor, kadınsı özellikleri daha da ön plana çıkıyordu. Her ne kadar genellikle onu gıcık etsem de beni sevdiğini biliyordum. Benden başka onun yardımcılığını yapacak bir shinigami bulması çok zordu. Hatta belkide imkansızdı. Çoğu daha ikinci günden sonra başka bir bölüğe geçmek isterlerdi. Ama ben diğerleri gibi değildim. Onlara oranla çok daha deliydim. Ayrıca kendimi ona ezdirmiyordum, *kimi zaman. Genelde galip gelen taraf hep Yuki-taicho oluyordu orası ayrı. Konuşmaya başladıkça yüzümün kızardığını hissettim. Onda gözüm olması mı? Ah, bu düşünülemezdi bile. Yoksa düşünülür müydü? Bazen bunu düşündüğüm oluyordu tabii ki, ama bu düşünce kafamdan hemen geçiyordu. Sonuçta o benim kaptanımdı. Ayrıca benden büyüktü. Yüzümdeki kızarıklığı ruhumun derinlerine iterek yüzüme çapkın bir gülümseme yerleştirdim. '' Birincisi sizde gözü kalmayan bir shinigami tanımıyorum Yuki-taicho. Ayrıca ben artık küçük bir çocuk değilim. Ne kadar büyüdüğümün farkında değilsiniz herhalde?'' Haklıydım, sonuçta ilk tanıştığımız zamandaki kadar ufak değildim. Boyum uzamış, saçlarım tam kızıl rengini almıştı. Ayrıca gittiğim bir görevde vücudumda ebediyen taşıyacağım ve şu an üzerleri sargılı izleri de büyüdüğüm için kazanmıştım. Beni yürüyüşe çağırmasının ardından ayağa kalktım. Üzerimdeki tozları hafifçe silkeledikten sonra reverans hareketi yaparak alaycı bir sesle konuştum yine. ''Önden bayanlar Yuki-taicho. Aslında tek derdim kalçalarınızı izlemek. Hahahah.''

Bu sözüyle haklı olabilirdi Kaine. Bende gözü olmayan kim vardı ki? Her arrrancarla dövüşümde bile hepsi güzelliğime kitlenirken ölüyorlardı. ''Yaaa, haklısın Kaine.'' dedim karşılık olarak. ''Ama gözümde hala seksi bir ....., ÇOCUKSUN! Ahahahaha'' dedim gülerek ona. Ama biraz da olsa haklıydı. Takımıma geldiği ilk günki sümüklü çocuk değildi. Ben bile ozaman çok toydum. Şimdi bakıyorumda nerde o eski turuncu saçları... Şimdi kor ateş gibiydi gözleri, saçları. Çocuk masumluğu kalmamıştı belkide. Ama hala tanıştığımız ilk gündeki ışığı gözlerinde görebiliyordum. Böyle olsa da artık çocuk değildi. Gençti ve yaramazlık vaktiydi. Şansı varmışki buna tam uyan bir kaptanı vardı. Tam bu düşüncelere dalmışken Kaine'nin ayaklandığını gördüm. Bana doğru yol gösterirmiş gibi eğildi ve ''Önden bayanlar Yuki-taicho. Aslında tek derdim kalçalarınızı izlemek. Hahahah.'' dedi. ''İyi izle o zaman Kaine.'' dedim. Onu kandıracağımı anlamamıştı. Bir iki adım attıktan sonra beni takip etmeye başladığında arkasına birden ışınlandım ve bir kolumla ona sarıldım. Diğer elimle ise bir kalçasını avuçladım ve omzundan bakarak ''Seninkiler de pek iyiymiş. Mmmm'' fısıldadım şevhetli bir tonla kulağına. Bunu dedikten sonra yanağına küçük bir dil attım.

Adımlarım peşinde, gözlerimse belli bir ritmde sallanan kalçalarında takip etmeye başlamıştım kaptanımı. Birkaç adım attıktan sonra bir anda önümden kayboluvermişti. Ah, hadi ama. Bu kadar kısa mıydı bu göz ziyafeti? Nereye kaybolduğuna bakmak için etrafa baktığımda arkamda hissettiğim bir baskı kafamı geriye çevirmeme neden oldu. Bir eliyle belimden sarılmış, diğer eliyle de kalçamı sıkan kişi kaptanım Yuki'ydi! Resmen beni taciz ediyordu. ''Seninkiler de pek iyiymiş. Mmmm'' Kulaklarıma gelen şehvetli sesi vücudumdaki hormonların alt üst olmasına neden olmuştu. Yanağımda hissettiğim ıslaklıkla birlikte neredeyse küçük dilimi yutacaktım. Kaptanımla böyle bir ilişki yaşamam doğru muydu? Ah, ne fark ederdi ki? Benden büyük de olsa, kaptanım da olsa sonuçta karşı cinsimdi. Ayrıca, bunu ilk o başlatmıştı değil mi? Sonuçta beni baştan çıkaran oydu. Arkamı dönüp sağ elimi kalçalarına koydum ve yüzüme çapkın bir gülüş yerleştirerek konuşmaya başladım. ''Şuna da bakın, yoksa üçüncü bölüğün kaptanı Haruno Yuki yardımcı kaptanına göz mü koydu? Sizin ÇOCUKlarla işinizin olmadığını sanıyordum, yanılıyor muyum Yuki-taicho?'' Çocuk kelimesine vurgu yaparak konuşmuştum. Bana çocuk diyebilirdi, ancak benim büyüdüğümü kendisi de oldukça iyi biliyordu.

Kaine arkasını dönüp bir elini kalçama koymuştu. Vay canına, sanırım bu kadar hormonsal baskı altında kendini kontrol edebilecek kadar büyümüştü. Belki de artık düşündüğüm gibi bir çocuk değildi. O büyümüş müydü, büyümemiş miydi bilemem ama ben başka büyüyen yerleri hissedebiliyordum. Gerçekten bana karşı duygular besliyordu belki de. Tabi bir kaptana hayranlık değildi bu. Bir kadına hayranlıktı. Kalçamdaki elini hiç hareket ettirmiyordu ve o sırada ''Şuna da bakın, yoksa üçüncü bölüğün kaptanı Haruno Yuki yardımcı kaptanına göz mü koydu? Sizin ÇOCUKlarla işinizin olmadığını sanıyordum, yanılıyor muyum Yuki-taicho?'' dedi. ''Ama artık var, hadi Kaine ne duruyorsun bir şeyler yapsana.'' diye fısıldadım kulağına seksi bir tonla. İleri gideceğini biliyordum. Ama o benim onu gene kandırdığımı bilmiyordu. Tam hareket etmeye başlamışken kapının tarafına doğru ışınlanıp ''Ahahahaha, küçük Kaine gerçekten senle bir şey yapıcağımı mı sandın? Seni şapşal ufaklık. Hadi merkeze kadar yarışalım. Beni istiyorsan yakala, küçük Kaine'' diyip merkezden dışarı ışınlandım.

Tam da kendimi Yuki-taichoya bırakmak üzereyken bir anda ellerimin arasından kayıp birkaç metre ötemde belirivermişti. Yine mi oyun oynayacaktık? Haydi ama... Bu hareketi beni oldukça küçük düşürmüştü. Bunu onun yanına bırakacak mıydım? Tabii ki hayır. Bunun hesabını verecekti. Hafifçe gülümseyerek ona baktım. ''Madem bu kadar istiyorsunuz Yuki-taicho. Sizi yakalamama gerek kalmayacak. Siz bana geleceksiniz. Hem de kendi ayaklarınızla. Hahahah.'' Zanpaktoumu kınından çıkartıp yavaşça ellerimin arasına aldım. ''Play: Correa!'' komutuyla birlikte elektro gitara dönüşen kılıcım ellerimin arasında sabırsızca bekliyordu. ''Bu şarkı sizin için Yuki-taicho. Yeni yaptığım bir melodi. Bakalım beğenecek misiniz? Ediefascination; Puppet Dance!'' Sol elim gitarın klavyesinde gidip gelirken sağ elimle vurduğum tellerden çıkan notalar kaptanımın kulağına doğru uçuyorlardı. Arkası dönük olduğundan beni göremiyordu. Ayrıca ne yaptığımdan da haberi olamazdı. Müziğimi duyan Yuki-taichoyu kontrolüm altına aldığımda yüzündeki ifade gerçekten de görmeye değerdi. Bana doğru yaklaşmasını sağladıktan sonra tam önümde durdurdum. Aramızda yalnızca birkaç santimetre vardı. Hala notalara basarken kulağına eğilip alaycı bir tavırla konuşmaya başladım. ''Şimdi ne yapacaksınız acaba Yuki-taicho? Beni hala küçük bir çocuk olarak görmeniz ve de hafife almanız büyük bir hata.'' Boynuna doğru küçük bir dil darbesi atıp geri çekildim. Bana söyleyeceklerini merak ediyordum, ve yapacaklarını. Daha doğrusu yaptıracaklarımı...

''Madem bu kadar istiyorsunuz Yuki-taicho. Sizi yakalamama gerek kalmayacak. Siz bana geleceksiniz. Hem de kendi ayaklarınızla. Hahahah.'' Buda ne demekti? Ne yapmayı planlıyordu bu çocuk? Bir anda zanpaktousuna elini götürdüğünü gördü. Demekki buydu planı! Aptal müziklerinle kaptanını ele geçirtmek. ''Bu şarkı sizin için Yuki-taicho. Yeni yaptığım bir melodi. Bakalım beğenecek misiniz? Ediefascination; Puppet Dance!'' dedi Kaine. Demek bir kukla melodisiydi bu. Sinirlerime etki eden bir tını hissettim bir anda. Beni arkadan zorla ittiren küçük bir çocuk gibiydi bu ses. Kendimi ritime bıraktım. Kaine'nin sevinçli gülüşünü gördüm. Beni gerçekten etkisi altına aldığını sanıyordu. Yanına varmıştım ve bana bakıp ''Şimdi ne yapacaksınız acaba Yuki-taicho? Beni hala küçük bir çocuk olarak görmeniz ve de hafife almanız büyük bir hata.'' dedi. ''Küçük Kaine beni o zavallı reiatsu yoğunluğunla etkisi altına aldığını mı sanıyor? Ben yanlızca onun sözünü dinliyorum.'' dedim ve iki avuç içimle göğsüne doğru ittirdim. Reiatsu etkileşiminden dolayı shikaisi bozulmuştu. Yere şaşkınlıkla düştüğünü gördüm. Bacaklarımı açıp yerdeki yardımcı kaptanımın üstüne oturdum ve ''İstediğini yanlızca buydu değil mi Kaine? Tanrım sadece söylemen yeterliydi.'' dedim şehvetli bir fısıltıyla kulağına. Onu tamamen sıkıştırmıştım. Artık benimdi. Uğraşının hediyesi olarak onu öpmeye başladım.

Bana doğru döndüğünde shikaimin işe yaradığını düşünmüştüm. O dolgun kalçalarını sallaya sallaya bana doğru gelişi başarıya ulaştığımın göstergesiydi. Ancak tam önüme geldiğinde göğsüme uyguladığı sert basınç, hem shikaimin bozulmasına, hem de yere düşmeme neden olmuştu. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki neyin nasıl olduğunu anlayamadım bir süre. Ayağa kalkmaya çalışırken üzerimde bir ağırlık hissettim. Yuki-taicho tam üzerime oturmuş yine benimle alay ediyordu. Tam cevap vermek için ağzımı açmıştım ki dudaklarımda onun dudaklarını hissetmiştim. Tanrım, resmen kaptanımla öpüşüyordum. Hem de oldukça ateşli bir şekilde. Bu saatlerde buraya kimse gelmezdi, bu yüzden bu kadar rahattık belki de ikimizde. Onu hızlı bir hareketle altıma aldıktan sonra yüzüne yarı şaşkın, yarı da zevk almış bir ifadeyle bakmaya başladım. ''Belki de direk söylesem bu kadar zevk almayacaktım. Ne kadar zor, o kadar eğlenceli. Ancak sizi temin ederim ki artık o küçük shinigami değilim, ve de alay etmenizden artık sıkılmaya başladım. Bu yüzden, bu yaptığınızın da bir alay etme yöntemi olduğunu varsayıp bu oyununuzu burada sonlandırıyorum.'' Üzerinden yavaşöa kalkıp küçük ahşap odanın köşesinde bulunan geniş kanepeye oturdum. Yuki-taichoya bakmıyordum, onun yerine akademiye bakan pencereden yeni shinigami adaylarının antremanlarını seyrediyordum.

Onu öpüyordum. Çok çekiciydi, kendime hakim olamıyordum. Bir anlık hamlesiyle kendimi altta bulmuştum. Erkekliğini gösterip üste çıkmıştı. Bu klasik bir davranıştı. Bakalım şimdi napıcaktı. Birden dudaklarımdan ayrıldığını hissettim. Ardından ''Belki de direk söylesem bu kadar zevk almayacaktım. Ne kadar zor, o kadar eğlenceli. Ancak sizi temin ederim ki artık o küçük shinigami değilim, ve de alay etmenizden artık sıkılmaya başladım. Bu yüzden, bu yaptığınızın da bir alay etme yöntemi olduğunu varsayıp bu oyununuzu burada sonlandırıyorum.'' dedi bana çoktan zevkini almış gibi bakarak. Lanet olası şey gene çocukluğunu göstermişti. Ne güzel eğleniyordum. Sinirimi bozmayı başarmıştı yine. Kalkıp gitmişti yanımdan. ''Sen,..... SEN HALA LANET OLASI BİR ÇOCUKSUN, KAİNEEEE!!'' diye bağırarak koşturup bir uçan tekmeyle Kaine'ye giriştim. Kanepe, duvar hiçbir şey kalmamıştı. O kadar sinirliydimki tekmemle birlikte bütün duvar yıkılmıştı. Kalkan tozla birlikte hiçbir şey görünmez olmuştu. ''Nerdesin seni lanet olası sıçan! Çık ortaya!'' diye bir gözümle onu ararken bağırmıştım. Büyük ihtimal yargı baygın halde salak surat ifadesinle yere yapışmıştı. Tozların kalkmasını bekliyordum.

out: tötü taichou tötü fuku-taichou T_T bana tötü örnek olacaksınız T_T

''Nereye kayboldun Kaine, KAİNEEEE!!!'' diye bağırdım. Ama nedense hiçbir ses gelmiyordu. ''Ah, lanet olsun gene burayı tamir ettirmem gerekecek. Marangozun bu kaçıncı duvar diyişini şimdiden kulaklarımda hissedebiliyorum'' diye içimden geçirdim. Kalkan haşin tozlardan hiçbir şey gözükmüyordu. Fakat ben bir şey duyabiliyordum. Bu küçük adımcıkların sesinin sahibi de kimdi? Tam arkamı döndüm ki, bir kafa göğüslerime doğru girdi. Bu Kiyo'ydu, benim küçük assitanım. Gotei 3'e renk katan başka bir shinigami. Görünüşe göre bir şeyler görmüştü ki, bu kadar heyecanlı koşuşturuyordu. Birden kafasını çekti ve ''Yuki-taichou! Uh, şey! Ben görmedim! Yani hiçbir şey görmedim ben! Gerçekten! Her ne ayıp bir şey yapıyorsanız yapın, ben görmedim!” dedi kem küm ederek. ''Ahahaha, Kiyo ne gördün bakalım, seni küçük s.rtük. Kadın olmaya ilerliyosun, he? Şuna da bakın ne kadar kızarmış, ahahah'' diye güldüm.

"S-Sü-Sürtük mü?! Kadın olmaya ilerlemek mi?! Taichou! Kendi rızamla gelip sizi izlemiyordum heralde! Biraz oturup dinlenebilmek için gelmiştim buraya! Ama ne yazık ki işinizi yarıda böldüm sanırım!" dedi Kiyo. Kesinlikle beni güldürmeyi başaran biriydi çok tatlı bir kızdı ve iyiki takımımdaydı. Takımımı seviyordum aslında her ne kadar baş belaları da olsa. Renkli bir hayat buydu sanırım benim için. Artık hazırlanmaya başlamalıydım. Karakurada ki eğlenceyi kaçırmak istemezdim. Bunu nerden mi biliyordum. Ehehe, sanırım bir yarı-kara kedi iseniz, sizinde altıncı hissiniz tavan yapabilir. ''Evet, Kiyo planıma dönelim. Karakura kasabasına ufak bir gezintiye çıkacağız hazırlan! Bu sefer Kaine salağı bize takılamıcak malesef.'' dedim ve bir senkai kapısı hazırlamak için dışarıya doğru ilerledim.

Kafamı yavaşça kaldırırken hala arkamdan konuşan kaptan bozuntusu Yuki'yi duyabiliyordum. Ah, her daim beni azarlardı zaten. Bu sırada bölüğüme bağlı olan ve göz aşinalığım bulunduğu küçük bir kız girmişti içeri. Bizi kötü bir şekilde görmüştü ve de utancından ne dediğini dahi bilmiyordu. Yuki-taicho küçük kızla biraz dalga geçtikten sonra Karakura'yla ilgili bir şeyler söylemişti. Ne yani, beni bırakıp gidecek miydi? Ah, eğlenceyi kaçırmaya hiç de niyetim yoktu.

Senkai kapısını yarattığında ben çoktan ayağa kalkmış ve üzerimi temizlemiştim bile. Akademide çalışan miniklerin çığlıkları eşliğinde ilerliyordum kapıya doğru. Yuki-taicho belki beni farketmemişti, ancak lanet olasıca bir görevim vardı. Onu nerede olursa olsun korumak ve *genellikle yanında olmak.